Kimseye Etmem Şikayet...

Seyrine takılmak üzre beklediğim yelkenler, fora! Belki ucundan yöresinden size de değer anlatılanın tınısı...

3 Nisan 2010 Cumartesi

İNSANI HAYATIN ÖZNESİ HALİNE GETİREN ÖRGÜTLÜLÜK: ÇINARDİBİ

- Bu röportaj Birgün Gazetesi'nde yayımlanmıştır.


Ümraniye’de Kazım Karabekir Mahallesi’nde bir kültür merkezi yaptıklarıyla mağduru, ezileni ve konuşturulmayanı yozlaşma ve yabancılaşmaya karşı duruşa davet ederken kendi deyimleriyle “insanı hayatın öznesi” haline getirmek için alternatif bir örgütlenme yoluyla toplumsal dinamiklere yön veriyor. Fazla açıklamaya gerek yok, mevzunun ayrıntısını önce Çınardibi Dergisi’nden Kültür Merkezi sürecine değin yoğun emek harcamışlardan Devrim Boran ve Nazlı Baybar ile konuştuk

Yaptığınız çalışmalarla ilgili sorulara geçmeden, mahallenizin genel durumundan bahseder misiniz?


Devrim Boran: Mahalle 2B arazisinde yer alıyor ve aramızda tapu sahibi olan yok. Mahalle aynı zamanda kentsel dönüşüm projesi kapsamında yer alıyor. Herhangi bir yıkım kararı yok ama insanlara tapu dağıtılacağı yönünde çeşitli laflar kafa karışıklığı yaratıyor. Çalışmanın kadastro aşamasından haberdarız. Son durumdan ise haberimiz yok. Sosyo-ekonomik açıdan ise işçi ve emekçilerin bulunduğu bir mahalle Kazım Karabekir. Burada yaşayan insanlar yıllardır vergilerini ödüyor. Nüfusun çoğunluğunu Aleviler oluşturuyor. İşsizlik oranı çok yüksek. Çocuk ve genç nüfus yüksek oranlarda. Mahallede uyuşturucu, çeteleşme maalesef çok yaygın. Kumar da kahvelerde oldukça yaygın. Fuhuş da yapıldığını biliyoruz. Buna rağmen bize göre başka türlü bir yaşam olanaklı ve başka bir mahalle mümkün.

Mahalledeki bu sorunların çözümüne dönük ve başka bir mahallenin mümkünlüğünü sahici kılmak adına neler yapıyorsunuz?


Devrim Boran: 2006’nın sonlarında liseli ve üniversiteli bir avuç mahalleli genç olarak bir araya geldik. Mahallemizde yaşanan yozlaşmaya ve yabancılaşamaya karşı bir alternatif oluşturmak iddiasıyla toplandık. Yozlaşmaya ve yabancılaşmaya karşı alternatifi, bir dergi üzerinden hayata geçirmeye karar verdik. Dergi üzerinden mahallemizde yaşanan sistemin dayattığı yabancılaşmaya karşı bir alternatif oluşturalım dedik. Sonuçta yoksul insanlar, emekçi insanlar kendini hiçbir şekilde ifade edemiyorlar. Kendini ifade etmek için araştırma olanakları yok, ne TV, ne gazete, ne radyo ne de başka olanakları yok. Bu dergi, bu imkânı sunsun istedik ve Çınardibi dergisini çıkartmak için uğraşlarımız böylelikle başlamış oldu.

Derginin adını Çınardibi koyduğunuza göre bu adın bir anlamı olmalı, sahi neden Çınardibi?


Devrim Boran: Evet bir anlamı var, ama o anlamdan önce derginin adının nasıl belirlendiğini anlatayım size. Derginin adını belirlemeye çalışırken mahallelilerle ad tartışması yaptık ve bu tartışma sonucunda 3 öneri ön plana çıktı; Karakalem, Zeytin Dalı ve Çınardibi. Üç öneri üzerinde günlerce tartıştık, sonra bu tartışma sonucunda oylama yapmaya karar verdik. Bir sandık kurduk. Oylama yaptık. Sonuçta Çınardibi seçildi.
Çınardibi, mahallenin etrafında kurulduğu çınar ağacı ve çeşmesiyle simgesel bir anlamı ve herkes açısından birtakım çağrışımları olan sokağın adı. Ama bizim için yerel adından da öte. Çünkü Çınardibi aynı mahallede yaşıyor oluşumuzu ve bir aradalığımızı en iyi anlatan isimdi. Bu nedenle Çınardibi oldu ismimiz.

İsim konusunda oylama yoluyla mahallelinin katılımını sağlama tavrınız derginin içeriği konusunda da sürdü mü?


Devrim Boran: Elbette… Bu kez toplantılar düzenleyip tartışmalar yaptık. İçerik, derginin sloganı, logosu, yayın süresi, fiyatı vs gibi konular hakkında bir ay boyunca tartıştık ve kararlar aldık. Bazen her gün, bazen iki günde bir toplantılar yaptık. Ortalama 15, toplamda 50 mahalleli bir ay boyunca toplantılara katıldı. Bu süreçte 11 yaşında da 40 yaşında da insanlar vardı. Toplantılar sürerken bir taraftan da mahalleliden ürünler toplamaya başladık. Şiir, anı, karikatür vs topladık.
Bir de şöyle bir şey oldu o süreçte; İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Şehir Tiyatroları’nda bilet fiyatlarını 1 TL’ye indirmişti. Biz de bu fırsatı değerlendirelim dedik. Mahalledeki anneler köyden gelmiş insanlar, hayatlarında ne tiyatroya gitmişler ne de sinemaya… Mahalleli kadınları tiyatroya götürelim dedik. 200 tane bilet aldık. O biletleri de 2 TL’den sattık. Tiyatro biletini satarken de neden 2 TL’ye sattığımızı söyledik ve dergiyi de tiyatro biletlerinden gelen parayla çıkardık. Mahalleli dergiyi biliyordu. 2006’nın aralık başında 160 adet çıkardık. Kapı kapı dolaştık, sattık. Birkaç günde bitti. 2. baskı yaptık 60 tane, o da hemen bitti. Aralığın ortalarında mahalleliyi tiyatroya götürdük kadın ağırlıklı. Sonra kendimiz gençlik bazında tiyatroya gittik. Böylece Çınardibi başlangıcını sosyal etkinliklerle yapmış oldu. Özellikle çocukların ilgisi çok yoğun…

Çocukların bu dergiye olan yoğun ilgisi beklediğiniz bir şey miydi?


Devrim Boran: Aslında başta çocukların çok rolü yoktu, ama sonradan çocuklar ağırlığını koydu. Biz çok sosyal ve kitlesel bir şekilde başladık. Çınardibi’nin kuruluş aşamasına 50’ye yakın mahalleli katıldı ve ilk faaliyeti 200 kişiyi tiyatroya götürmek oldu. Mahalleli çıkar çıkmaz benimsedi ama çocukların ağırlık kazanması 4. ve 5. sayı ile oldu. Çocuklar ilerleyen sayılarda gittikçe dergiyi daha çok sahiplenmeye başladı. Okudukları için okuma yazma ile içlidışlılar. Büyüklerde ise böyle bir şey yok. Bir kısmı gazete bile okumayan insanlar ve okuma yazma ile çok alakaları yok. Dergiyi daha çok “gençler iyi bir şey yapıyor” üzerinden sahipleniyorlar. Büyükler de okuyor, ama çocuklar daha çok sahipleniyor, alıp okuyor ve daha çok yazıyorlar. 5. sayı ile birlikte dergiye yazan çizen çocuklara kitap hediye etmeye başladık. Bu onları motive edici bir davranışımız oldu. Yaptığımız film gösterimi, tiyatro gibi faaliyetlere de çocuklar daha yoğun ilgi gösteriyorlardı. 2007’nin başlarında bir futbol takımı kurduk onlar için ama doğal ve kendiliğinden gelişen bir şey oldu, önceden düşünülmüş bir şey değildi. Düşünülmüş bir aktivite haline, geçtiğimiz yıl futbol turnuvası şeklinde getirdik. Bizim bir takımımız vardı 13-15 yaş arası. 8 takım katıldı, onları da biz örgütledik. Kendi aralarında takımlar kurdular. Sonra 3 ay boyunca turnuva yaptık. 13-15 yaş bitti, 9-12 yaş arası bitti ardından 7-10 yaş arası. 3 ay boyunca 28 takım kuruldu. “Bize de turnuva yapın” dediler ve o şekilde turnuvayı yönlendirdik. Yaptığımız etkinliklerde mahallelinin talepleri en belirleyicisi… Kültür merkezinde yaptığımız şeyleri de onlar belirliyor. O çerçevede hareket ediyoruz.

Çınardibi dergisi ile başlayan süreçte kültür merkezi fikri nasıl ortaya çıktı?


Devrim Boran: Biz aslında başından beri böyle bir şey düşünüyorduk. Çok erkenden bunu gündemimize almıştık. Dergimiz çıktıktan birkaç ay sonra kültür merkezi açalım diye bir girişimimiz olmuştu, ama çok erken ve koşulları oluşmamış bir girişim olduğundan bu fikir gerçekleşemedi. Bu doğrultuda “kültür merkezi için el ele” adıyla 2007’de bir dayanışma şenliği yaptık. O zaman bu çaba kültür merkezini kurmamıza yetmedi ama iki buçuk yıllık faaliyetin sonunda kültür merkezini geçtiğimiz yıl hayata geçirdik.

Peki kültür merkezi bünyesinde ne tür etkinlikleriniz oluyor?


Devrim Boran: Çocuklar için İngilizce, matematik, okuma yazma kurslarımız oldu, kadınlar için okuma yazma kursumuz oldu. Gitar ve bağlama kurslarımız var. 24-25 Kasım’da kadına yönelik şiddetle ilgili uluslararası bir etkinlik yapıldı. Yine 8 Mart’ta kadınlar günü kutlaması yapıldı. Ayrıca salı günleri kadın toplantıları gerçekleşiyor. Şenlikler, yazlık sinemalar, çocuklar için futbol turnuvaları gibi etkinliklerimiz de var. İhtiyacı olana giysi dağıtımı da yapıyoruz.

Kadın çalışmaları bağlamında neler yapıyorsunuz? Kadın çalışmalarına mahalledeki erkeklerin bakış açısı nasıl?


Devrim Boran: Bizim çalışma yürüttüğümüz kesimler mahallenin tamamından ziyade henüz daha çok kadın ve çocuklarla ilgili. Kadın çalışmamız çok yeni, kültür merkezi ile birlikte başlamış bir çalışma… Bundan 2 yıl önce dünya emekçi kadınlar gününde mahalleli 300 kadına karanfil ve şiir yazıp vermiştik. Ama asıl olarak geçen sene başladı kadın çalışması… Bu çalışmalar kadınların mahalleyi de belli bir düzeyde sahiplenmelerini sağlıyor. Şu ana kadar kadın çalışmalarına dair erkeklerden kaynaklanan belirgin bir sıkıntı da olmadı. Erkeklerin daha çok kahveye gitmek ilgilerini çekiyor; bu tür çalışmalar, kültür merkezi ve dergi pek ilgileri dahilinde değil.
Nazlı Baybars: Ben 20 yıldır bu mahallede esnafım ve hemen hemen herkesi tanıyorum. Toplantılar yaptık, kadınlara çocuklarına sahip çıkmalarını, burada matematik, Türkçe gibi dersler verileceğini söyledik. Bu şekilde onları çekmeye başladık. Ancak kadınlarla çalışmak iğneyle kuyu kazmaya benzer. Buradaki kadınların okuma yazma seviyeleri oldukça düşük. Erkeklere göre kadınların işi zor. Önce güvenmeyip sonrasında güvenlerini kazandıklarımız oldu. Okuma yazma kursuna gelen 30 kişi var şimdi. Saz kursları veriyoruz, matematik kursumuz var. Okuma yazma derslerini de mahalleden Emekli-Sen’den bir arkadaş veriyor. Buradaki kadınların bir kısmı kocalarının korkusundan gelemedi. Hatta bir tanesi yine gelemiyordu, kocasıysa ya şimdi babasının evindedir ya da kahvede. Ben de gittim adamla konuştum “neden karını göndermiyorsun” diye sordum. “Eğer güvenmiyorsan gel bir çayımızı iç” dedim. Ama adam “ben kahveden geldiğimde eşim evde olacak” diyor. “Çalışsan anlayacağım da sen kahveden geliyorsun arkadaşım ayıp” dedim. Neyse şimdi geliyor, okuma yazmayı da sökmeye başladılar yavaş yavaş.
Bunun dışında 25 Kasım’da Gülten Mağdenli geldi ve burada otuza yakın kadınla tiyatro çalışmamız oldu. Kadın sağlığı üzerine Sağlık-Sen’den arkadaşlar gelip çeşitli bilgiler verdi, yaklaşık yirmi beş kadın vardı. Aile içi iletişime yönelik seminer vermesi için bir psikolog davet ettik, gelip anlattı. Hala taleplerimiz bu yönde devam etmekte tabi. Kadınların çalışmasına yönelik el işi becerileri, ahşap boyama gibi taleplerimiz var. Özellikle sosyalist-feminist gruplarla konuştum, Taksim’de, Kadıköy’de solculuk yapmak kolay, gelin buraları görün dedim ama sonuç alamadım. Hâlâ çağrıma devam etmekteyim. Sosyalist ya da solcu olmak zorunda değil destek verenler; ayırım yapmıyoruz. Her türlü desteğe açığız.

“Yozlaşmaya ve yabancılaşmaya karşı olacağız” dediniz. Sizce ne kadar başarabildiniz bunları? İleriye yönelik ne hedefleriniz var?


Devrim Boran: Aslında Çınardibi’nin yapmaya çalıştığı şey sosyal ve toplumsal bir devrim. Toplumu değiştirmek, dönüştürmek. Nihayetinde bu çalışmaya öncülük eden insanlar demokrat, aydın, devrimci, ilerici insanlar. Bizim genel olarak derdimiz bütün dünyayı değiştirmek. Çınardibi de aslında bu mücadelenin bir parçası. Bu yerellikte somutluk kazanmış hali. Toplumu iyiye güzele doğruya doğru değiştirmek de bugün yarın olabilecek bir şey değil; çok uzun yılları alacak bir süreç. Bizim yapmaya çalıştığımız bu yönde değerler yaratmak. Çınardibi’nin ortak paydası, esas aldığı şey, insanın ortak değerleri; birlik, beraberlik, sevgi, saygı, üretim, paylaşım hoşgörü vs. Bir özgürleşme, insanlaşma arayışı... Bu yönde değerler yaratıyoruz, bir şeyler biriktiriyoruz. Nitelik anlamında baktığımızda çok fazla değişimden söz edemeyiz. Sonuçta 3 yıllık bir çalışma ama yarattığımız çok önemli değerler var. Örneğin 12 sayı dergi çıkardık, binlerce insana ulaştı dergi. Geldiğimiz aşamada 1.000 tane dergi satıyoruz mahallede. Yaklaşık 1.000 çocuğa kitap, bir sürü insana elbise hediye ettik. Bu faaliyete onlarca insan, özellikle çocuklar aktif olarak katılıyor. Bu çalışmanın öznesi onlar. Dergi için yazıyor, çiziyorlar, bildiri dağıtmaya katılıyorlar vs. Sinemaya gidiyoruz hep birlikte. Dergi sayesinde özgüven ve irade sahibi, kendini ifade edebilen bir kuşak yetiştiriyoruz. O edilgenlikte onları pasiflikten çıkarıp, kendi beklentileri doğrultusunda hayata müdahale eden, değiştiren bir konuma getirmeyi hedefliyoruz.

Sesinizi duyurmak için çıktığınız bu yolda sizi aksatan, engelleyen ne gibi sorunlarınız var?


Devrim Boran: Aslında bu çalışma kendi öz gücüne yaslanan bir çalışma. Halkın maddi manevi desteğiyle ayakta duruyor. Maddi anlamda herhangi bir dış destek almıyor. Kendi kendini var eden ve ayakta durmaya çalışan bir çalışma. Ortak mücadelenin bir parçası… Şimdiye kadar dışarıdan da bir takım destekler aldık tabii. Sanatçı Şevval Sam mahalleyi ziyaret etmişti, bu çok anlamlıydı. Ama asıl bizim derdimiz bu çalışmanın diğer emekçi mahallelere de örnek olması. Çünkü bildiğimiz kadarıyla bir model özelliği taşıyor ve çok örneği olan bir çalışma değil. Yoksul mahallere de örnek olsun bu tür faaliyetler ve yapılsın ki bu çalışma Türkiye’nin iklimini değiştirecek bir potansiyel barındırıyor. Düşünsenize insanlar okuyor, çiziyor, yazıyor, sosyal ve kültürel faaliyetlere katılıyor. Gerçekten de ülkenin atmosferini değiştirecek bir içeriğe sahip. Model olması ve bunun üzerinden başka mahallere de taşınmasının üzerinde duruyoruz.

Not: Çınardibi’nden Nazlı Abla, yürüttükleri kadın çalışmalarında yer almak isteyecek gönüllülere ve özellikle psikologlara ihtiyaç duyduklarını duyurmamızı istedi. İlgilenenler ceyo.0062@gmail.com adresine mesaj atabilir.


Çınardibi dergisinin birinci sayı giriş yazısı / Aralık 2006
Duyuyor musunuz?


İŞTE ilk çığlığını koyverdi gökyüzüne. Ve nurtopu gibi bir dergimiz oldu. Adını “çınardibi” koyduk. Gözümüz aydın, gönlümüz şen olsun!
Gör(e)meyenlere göz, duy(a)mayanlara kulak, konuş(a)mayanlara dil olsun diyedir ki ÇINARDİBİ ete-kemiğe büründü.
Hikâyemiz bir söz ile başlar. Önce bir söz idi yalnızca. Yüreğimizin eldeğmemiş topraklarına ektiğimiz bir söz. “umut ile, sevda ile, düş” ile suladık o sözü. Yeşerdi usul usul. Yeşerip boy verdi. Boy verip çiçeğe durdu. Ve çatlatıp yüreğimizin kabuğunu bir gökkuşağı gibi açtı, siyah-beyaz filmleri andıran hayatımızın üzerinde.
İpini koparmış gezegenimizde nasıl bir yankı uyandırır bilinmez ama, “bir ihtimal daha var” deyip çıktık Yol’a. Asıl olan da yoldur zaten, varmaktan öte…


Paranın egemen olduğu bir dünyada kültürel bir çabaya girişmek, akıntıya karşı kürek çekmek belki. Ya da “ellisinde uyup yüreğinde çarpan aklına / bir Temmuz sabahı / güzelin, doğrunun ve de haklının fethine çıkan” Don Kişot misali yeldeğirmenleriyle dövüşmek. Kısacası, “akıl karı” olmasa gerek çabamız! Oysa, insanı insan yapan kültürdür. İnsan, doğayı gereksinimleri doğrultusunda dönüştürerek insanlaşmıştır. Kültürden soyutlanmış bir insan, kurumuş bir ırmağa benzer. Özcesi, çabamız insan olmanın bir gereğidir.
Ne “kültür” adı altında dayatılan yozlaşmaya mahkûmuz, ne de yabancılaşmanın yarattığı yalnızlaşma kaderimiz. Her şeyin para ile ölçüldüğü dünyamızda “başka türlü bir yaşam olanaklı”. Çınardibi Dergisi de, başka türlü bir yaşam arayışının ürünü olarak var oldu. Yozlaşmaya karşı kültürü, yalnızlaşmaya karşı toplumsallaşmayı koyarak, başka türlü bir yaşam arayışımızı anlamlandırmaya koyulduk.
Hayatın rüzgârı ile bir yaprak gibi savrulmak yerine, irademizle hayatımıza ve geleceğimize yön veriyoruz. Ve sesimizin ulaştığı herkesi, çabamıza ortak olmaya çağırıyoruz.
Yolumuz açık olsun!


RÖPORTAJ: YAĞMUR AKTAŞ - CEYHAN ÇILGIN

http://birgun.net/city_index.php?news_code=1270163171&day=02&month=04&year=2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder